AVRUPA PARA BİRLİĞİ SÜRECİNDE  
EURO VE EURO’NUN MUHTEMEL
FİNANSAL MALİYETLERİ-II

Ercüment BARAN*

III- EURO’NUN MUHTEMEL MALİYETLERİ
Tek para biriminin uygulanmaya başlanmasının herhangi bir maliyetinin olmaması düşünülemez. Muhtemelen en önemli maliyet üye ülkelerin kendi içlerinde karşılaşacakları ekonomik problemlerde, uygun para politikalarını uygulama hakkından mahrum kalmaları olacaktır. Döviz kurlarının da iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler vasıtası ile belirlenmesi de söz konusu olmayacaktır. Pratik anlamda bağımsız para politikalarının uygulanamama maliyeti birçok üye ülke için çok ciddi olmayacaktır. Üye ülkeler arasında ticaret ve yatırımların artırılması çabasının bir parçası olarak, üye ülkeler kendi aralarında uluslararası sermayenin hareketi için mevcut bütün engelleri ortadan kaldıracaklar bu da rekabete dayalı ve çok uluslu bir finansal piyasanın oluşumunu kolaylaştıracaktır. Dolayısıyla, üye ülkeler arasında döviz kurları stabil halde tutulduğu sürece, farklı bir ülkeden borçlanmanın maliyetinde herhangi bir fark olmayacaktır. Avrupa’da faiz oranları genellikle yine hacim olarak büyük ülkeler tarafından belirlenmekte ve resesyon dönemlerinde küçük ülkelerin faiz oranları üzerinde etkili olma şansları olmamaktadır.
Başka bir anlatımla, yapılan finansal ve döviz kuru politikalarını içeren anlaşmalarda, küçük ülkelerin bağımsız para politikaları belirleme şansları da ortadan kalkmış durumdadır.
Bununla beraber her üye ülke parasal birliktelik ile birlikte, uygulanacak para politikaları için oluşturulacak komisyonlarda birer üye bulundurma hakkına sahiptirler. Ancak her ne kadar uygulanacak para ve döviz politikaları için objektif kriterler oluşturmaya çalışılsa da alınacak kararlarda büyük üye ülkelerin ağırlığının olması beklenmektedir.
Diğer yandan üye ülkeler uygulanacak kimi maliye politikaları için de sınırlamalar getirilmesi konusunda hemfikirlerdir. Parasal Birliği kabul eden ülkelerden biri veya birkaçı resesyon ya da aşırı ekonomik ısınma ile karşı karşıya kaldıklarında işgücünün ülkelerarası hareketi, ücret ve fiyat ayarlamaları ile sıkıntıların kısa sürede aşılması hedeflenmektedir.
A- PARA POLİTİKALARI
Parasal birliktelik ile gündeme gelen en önemli değişiklik, parasal birliğin içinde kullanılacak tek para birimini basacak olan Merkez Bankası tarafından belirlenecek para politikalarına tüm üye ülkelerin uyma zorunluluğudur. Ancak burada önemli nokta örneğin tek bir üye ülkenin resesyon ile karşı karşıya kaldığında topluluğun tavrının ne olacağıdır. İlk akla gelen, yetkili Merkez Bankası’nın para arzını artırarak, faiz oranlarını aşağı çekmek ve yatırımları bu yolla teşvik ederek ekonomik canlanmayı tekrar yakalamak olacaktır. Ancak görünen, Merkez Bankası’nın, bir ülkenin durumunun düzeltilmesi için genişleyici para politikaları uygulayarak tüm Avrupa Para Birliği üyesi ülkelerde enflasyonist baskı yaratmak olmayacağı yönünde gözükmektedir. Bu durumda uygulama alanı bulacak olan politika araçları maliye politikalarına ait olacaktır. Resesyondan çıkmak için uygulanacak maliye politikası araçları, vergi indirimleri ya da kamu harcamalarının artırılması olacaktır ki bu yöndeki politikaların handikapı da bütçe açıklarının ve kamunun borçlanma gereğinin artması olacaktır. Devamlı ve ağırlaşan devlet borçlanmalarının getireceği baskı faizler üzerinde olacak, devlet böyle bir durumda giderek daha yüksek faizle borçlanabilir bir duruma gelebilecektir. Faizler üzerindeki artış baskısı ise ancak yetkili Merkez Bankasınca para arzının artırılması ile soğutulabilecek ancak artan para arzı ise enflasyonu azdıracaktır.
Bu nedenle Avrupa Para Birliği üyesi ülkeler, baştan beri, hiçbir üye ülkenin yıllık bütçe açıklarının GSMH’lerinin %3’ünü geçmemesi konusunda anlaşmışlardır. Hatta üye ülkelerden % 3’lük limiti aşan ülke olursa, bu ülkenin diğer üye ülkelere belli bir oranda ceza ödeme yükümlülüğü bile bulunmaktadır. Varolan antlaşma, üye ülkelerin uzun dönemde, aşırı kamu borçlanmasına gitmemeleri konusunda önleyici bir hüküm olarak uygulanmaktadır. Tabii bu sınırlamanın, resesyon dönemlerinde üye ülkelerin teşvik edici maliye politikalarının, kullanılabilirliğini de etkileyeceği kesindir. Günümüze değin Avrupa Para Birliği’nin merkez olarak üye ülkelerde meydana gelen enflasyonist ya da resesyon yönlü baskıları bertaraf edici rol üstlenerek eldeki araçları birebir kullanması sözkonusu olmamıştır. Avrupa Para Birliği, merkez olarak birleşme sürecindeki Doğu Almanya’ya artan enflasyonist baskıları telafi edici ya da resesyonla mücadele eden İngiltere, Fransa ya da İtalya için vergi gelirlerini kamu harcamaları yoluyla tüketiciye sunma şeklinde bir yönlendirmede bulunması, beklenenin aksine gerçekleşmemiştir. Gerçi ekonomik düzenleyici mekanizmaların devreye girişi ne kadar çabuk olursa, faiz ve döviz politikalarından yapılan feragatin maliyeti de o kadar az olacak demektir. Bu durumda merkezdeki federal fonlara ve dağıtıma da ihtiyaç kalmayacaktır. Elbette düzenleyici mekanizmaların devreye giriş hızı, Avrupa işgücü piyasasının hareketliliğine, mobilitesine de bağlı olacaktır. İşgücünün mobil olduğu bir durumda resesyonun sözkonusu olduğu işsiz Fransız işgücü, işgücüne talebin yoğun olduğu Almanya’ya rahatlıkla geçebilecektir. Bu yönlü geçişlilik, uygulanan politikaların Birlik içerisinde, etkileri eşitleyecek, politika hedeflerinde de bir simetri sağlayacaktır.
İşgücü piyasasında geçişliliğinin gerçekleşme şeklinden bir diğeri, ücret düzenlemeleridir. Resesyonda, işgücü daha düşük ücret düzeylerinden çalışmaya razı olmakla beraber işveren maliyetlerin düşürülmesi anlamında daha az insan istihdam etmek durumunda kalabilecektir. Ancak daha düşük ücretlere rıza gösterilir hem de işveren aynı istihdam seviyesinde devam ederek üretilen mal fiyatlarında feragat ederse bu da yerli üretilen malların tüketiminin artarak ekonominin resesyondan çıkışını hızlandıracaktır. Ancak ampirik örnekler ekonominin boom dönemlerinde ücretlerde ortaya çıkan hızlı artış trendinin ekonominin resesyon dönemlerinde aynı hızda bir azalışı yaşamadığını göstermektedir.
Parasal birlikteliğin gündeme geldiği tarihten günümüze İtalya ve İngiltere gibi ülkelerde ortaya çıkan ve % 3’leri aşan bütçe açıklarına ve işgücü piyasasının geçişsizliğine rağmen ekonomik toparlanma çok daha hızlı gerçekleşebilirdi. Keza, Fransa, parasal birlik çatısı altında, Fransız yöneticilerin Frank’ın devalüe olmasından çekinerek daha yüksek enflasyon maliyetine, faiz oranlarındaki aşırı artışla gelen spekülatif ataklara katlanmak yerine daha düşük bir ekonomik maliyete katlanabilirlerdi. Parasal Birlik o dönemde Fransa’ya ilave bir yük getirmeyecek, en azından ekonomik yükün yabancı döviz spekülasyonu ayağı olmayacaktı. Bu nedenle üye ülkelerin dönemsel ekonomik sıkıntılar karşısındaki durumlarını ve pozisyonlarını kültürel farklılıklar ve hükümetlerin karaları da birebir etkileyebilmektedir.
IV- MALİYETLERİN AZALTILARAK GETİRİLERİN ARTIRILMASI
Parasal birliktelik sonrasında ortaya çıkması muhtemel ekonomik krizlerin aşılması yukarda belirttiğimiz gibi işgücünün mobil halde ne oranda hareket edebildiği ile ekonomik şoklar karşısında ücret ve fiyat mekanizmalarının ne kadar uyumlu olduğuna bağlı kalmaktadır. Bu anlamda Avrupa Para Birliği üyesi ülkeler ücret, fiyat ve işgücü geçişliliğinin neresindeler? Her ne kadar işgücü geçişliliği politika seçenekleri arasında tercihler yaparak azaltılabilse de ampirik çalışmalar söz konusu geçişliliğin Avrupa’da ABD’dekinden daha düşük olduğunu göstermektedir4. Amerikalı meslektaşları ile karşılaştırıldığında, Avrupa’daki işgücü daha düşük ücretlere razı olmaktansa, işsiz kalmayı tercih etmektedir. Aynı işgücü işsizlik oranı yükselse de yer değiştirmeye de daha az razı olmaktadır.
Bu direnç tabii ki küçük bir coğrafya üzerinde çok farklı dil ve kültürel farklılıkların bulunuyor olması bu farklılığın insanların önüne bir engel olarak çıkması ile de yakından ilgilidir. İşgücünün hareketsizliğini açıklayan bu nedenlere rağmen Avrupalı, işgücünün işgücü piyasasında oluşan yoğun baskılara rağmen kendi ülkesi içinde dahi çok fazla yer değiştirmediği de bilinmektedir.
Bu isteksizlik de daha çok Avrupa’da, hükümetler tarafından işsizliğin neredeyse bütün olumsuz taraflarının companse ediliyor olması ile ilgilidir5.
İşsizlik sigortası geniş kapsamlı olarak uygulanan bir güvenlik müessesesi olmasına rağmen işgücünün geçişliliğinin artırılması ya da bir işgücü reformu yapılması da gerçekleşen para birliğine rağmen oldukça zor gözükmektedir.
Aynı zamanda yapılan kimi çalışmalar, işgücü piyasasının bölgesel ekonomik şokları stabilize etme anlamında Amerikan işgücünün Avrupa’da yer alan işgücünden daha hızlı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu noktada gerçekleştirilen para birliğinin Amerika’da var olan parasal istikrar benzeri bir dengeyi yakalamasının zaman alması kaçınılmazdır. Elbette parasal birliktelikten beklenenler, ekonomilerin, ekonomik sıkıntıları aşmada kullanacakları araçların sağlam ve güvenilir olması ve bu şoklarla uğraşmadaki birikimleri ile yakından ilgilidir.
Yaşanan ekonomik şoklara karşı bir bütün halinde ve tüm kurum ve kurallarla mücadele edebilirlik, asıl önemli nokta olduğu için bugün Avrupa, gerçekleştirdiği parasal birliktelik ile üye ülkeler arasındaki asimetriyi mümkün olduğu kadar azaltmaya, uygulana gelmiş farklı para ve maliye politikalarını bir potada eritmeye çalışmaktadır. Bu amaçla Birlik, belirlenmiş sınırları aşan istikrarsızlıkları cezalandırmayı dahi göze alabilmektedir.
Bugün Amerika topladığı federal gelir vergisini refah sistemi çerçevesinde bölgesel gelir farklılıklarını gidermede kullanmaktadır. Parasal birliğe geçiş ile Avrupa, para ve maliye politikaları arasındaki asimetriyi azaltmakla beraber, aynı zamanda tek para, birlik içinde beklenen simetriyi engelleyebilecektir de. Tek para ile beklenen, öncelikle ticarette işlem maliyetinin azalarak iş hacminin artmasıdır.
Ticaretteki artış çeşitli ürünlerde talebin artmasına bağlı olarak, bölgesel ve ürün bazında uzmanlaşmanın artmasına neden olabilecektir.
Çeşitli bölgelerin ya da ülkelerin talep kaynaklı artan uzmanlaşması, ortaya çıkması muhtemel ekonomik şoklardan, farklı şekilde etkilenmelerine neden olacaktır.
Parasal birlik üyesi ülkeler birliktelik ile birlikte, ekonomik krizlerden, şu andaki durumlarından farklı bir şekilde etkilenir hale geleceklerdir.
Dolayısıyla birliğin üyesi olmakla ve elde edilecek getirilerle beraber, ülkeler, öngöremedikleri ve şu anda karşı karşıya kalma ihtimalleri olmayan risklerle de mücadele etmek durumunda kalabileceklerdir.
A- MALİYE POLİTİKALARININ YARDIMI OLACAK MIDIR?
Birlik üyesi olan ülkeler şu anda sadece üye olmak yolu ile karşı karşıya kalabilecekleri risklerle mücadelede, para politikalarını kullanma ihtimallerinin de olmadığı durumda maliye politikalarına daha fazla önem vermek durumunda kalacaklardır.
Mevcut ilk eğilim ulusal bütçe harcamalarında disipline gidilmesi ve bütçe dengelerine önem verilmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Vergileme sisteminin uyumlaştırılması ve elde edilen gelirlerin yeniden dağıtımında izlenecek yolların detayı tam belirginleşmiş değildir.
Ayrıca, yeniden dağıtım yolu ile ülkeler arası dengesizliklerinin giderilmesi amacı için eldeki bütçenin de çok yeterli olduğu söylenemez.
B- ÜLKELER BİRBİRLERİNİ NASIL KIYASLAYACAKLAR?
Uygulanacak politikaların oluşturulması, politikalara uyumun denetlenmesi ve uyum sürecinin hızlandırılmasında ülkeler hangi rolleri üstlenecektir?
Bu anlamda baştan beri aday ülkeler ana ülkeler ve yardımcı ülkeler şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulmuşlardır. İngiltere, Fransa, Almanya ve Avusturya baştan beri ana ülkeler, Akdeniz’e kıyısı olan İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkeler de yardımcı ülke olarak düşünülmüşlerdir. Dönemsel dalgalanmaların sıklığı, göreli olarak, yüksek bütçe açıkları ve enflasyon oranları bu sınıflandırmayı ortaya çıkarmıştır.
Fakat 1993 yılında imza edilen Maastricht Sözleşmesi’nden günümüze kadar üye ülkelerin bütçe açıkları, enflasyon oranları ve faiz oranlarının uyumlaştırılabilmesi tam olarak gerçekleştirilemese de 1 Ocak 1999 tarihinde başlayan Parasal Birliğe geçiş sürecinde ülkeler arası harmoni ve simetri artma göstermektedir.
V- SONUÇ
EURO Bekleneni Verebilecek mi?
Bu soruyu cevaplamak için Euro’nun performansının her yönüyle değerlendirilmesi gerekecektir. Euro’nun Ocak 1999’dan günümüze, beklenenin aksine iyi bir çıkış yapamadığı söylenebilir. Tabii iyi bir çıkış yapabilmek için rakiplerin durumu önem arz etmektedir. Amerikan Doları’nın uluslararası rezerv olması Euro’nun iyi bir çıkış yapabilirliliğini doğrudan etkilemektedir. Bugün Amerika dışında dünyada gerçekleşen uluslararası ticaretin 5/4’ü dolar bazında gerçekleşmektedir. Dünyada ABD Doları olarak tutulan resmi rezervlerin oranı 1990 yılında %50 iken bu oran 1999 yılında %75 olmuştur6.
Elbette tek para birimi ile Avrupa dışındaki para piyasalarının Avrupa’ya karşı ilgisi, paranın Avrupa’daki değişim hızı artacaktır.
Avrupa sermaye piyasaları bu sayede daha entegre hale gelecekler, daha fazla likit daha kolay kullanılabilir hale gelerek işlem maliyetleri azalacaktır. Kimi üye ülkelerin söylediği gibi bu yolla Doların Hegomonyası da sona erecektir7.
Ancak burada Harvard Üniversitesi Ekonomi Profesörü Jeffry Freiden’in de8 belirlediği gibi, bir para biriminin uluslararası öneminin belirlenmesinde 4 faktör önem arz etmektedir:
Paranın stabilitesi ki bu faktör bu para cinsinden elde tutulan aktif değerlerin elde tutulma maliyetini doğrudan etkilemektedir.
İkincisi, para biriminin sahip olduğu güçlü döviz kuru ki bu faktör yatırımcıların sermaye kayıp ya da kazançlarını doğrudan etkilemektedir.
Üçüncüsü, para biriminin ait olduğu ülkede varolması gereken derin, likit ve güçlü finansal piyasalar ki bu faktör de yatırımcıların elde tutacakları finansal araçları çeşitlendirerek riski azaltmaktadır.
Dördüncü faktör de ülkede yer alacak olan sağlam finansal yasalardır ki bu faktör de muhtemel ekonomik krizlerin oluşma riskini azaltacaktır.
Euro, Freiden Kriterleri’ne göre değerlendirildiğinde, ilk iki özelliği taşımakta zorlanmaktadır. 1 Ocak 1999 tarihinden bugüne Euro, dolar karşısında 1.20 dolar değer kaybetmiştir. Son iki kriter ise finansal piyasaların Avrupa’ya yönelmesi anlamında umut verici bulunmaktadır. Tüm kriterlerin bütün olarak bir anlam ifade etmesi için birlik üyesi tüm ülkelerde fiyat istikrarının sağlanması da özel önem taşımaktadır. Euro’nun yeni bir para birimi olarak uluslararası alanda itibarının artışı, tabii ki Amerika ile olan ekonomik büyüme hızı anlamındaki aranın da kapanmış olmasına bağlıdır.
Bu anlamda üretimde, prodüktivite artışının hızlandırılması, ekonomik büyüme hızının Amerika’ya yakınlaştırılarak, Euro’nun gelecekteki itibarının arttırılması anlamında Avrupa Merkez Bankası’na büyük görevler düşmektedir.

 

________________________________________

 

Son Güncelleme (Perşembe, 23 Temmuz 2009 10:20)