GELİŞEN EKONOMİLERİN
DOLARİZASYON PROBLEMLERİ
VE KUR TERCİHLERİ
Ercüment BARAN*
I- GİRİŞAşırı Dolarize Olmuş Ekonomiler | |||||
1995 | 1996 | 1997 | 1998 | 1999 | |
Arjantin | 35.1 | 37.1 | 42.4 | 43.2 | 43.9 |
Azarbeycan | ––– | ––– | 17.8 | 58.9 | 50.3 |
Bolivya | 76.8 | 80.8 | 83.9 | 81.9 | 82.3 |
Kamboçya | 26.3 | 38.8 | 51.8 | 56.4 | 55.2 |
Hırvatistan | ––– | ––– | 53.8 | 50.2 | 57.4 |
Gürcistan | ––– | ––– | ––– | 78.1 | 83.2 |
Letonya | ––– | ––– | 27.1 | 27.5 | 31.2 |
Nikaragua | 28.7 | 37.3 | 45.6 | 48.5 | 54.3 |
Peru | 59.8 | 66.4 | 72.1 | 65.4 | 64.2 |
Türkiye | 24.3 | 28.5 | 34.6 | 45.3 | 48.5 |
Uruguay | 80.3 | 77.5 | 73.3 | 74.4 | 76.1 |
Kısmen Dolarize Olmuş Ekonomiler | |||||
1995 | 1996 | 1997 | 1998 | 1999 | |
Bulgaristan | 33.4 | 23.4 | 20.3 | 32.3 | 28.3 |
Mısır | ––– | 50.3 | 37.2 | 23.2 | 25.8 |
Macaristan | 16.5 | 14.2 | 18.4 | 20.3 | 26.6 |
Meksika | ––– | 3.8 | 4.3 | 3.2 | 6.3 |
Polonya | 24.4 | 24.8 | 28.8 | 27.9 | 20.5 |
Romanya | ––– | 3.8 | 17.5 | 29.7 | 21.5 |
Rusya | ––– | ––– | 29.7 | 28.5 | 20.2 |
Ukrayna | ––– | ––– | 18.5 | 32.6 | 26.1 |
Bazı Sanayileşmiş Ekonomilerde Oranlar (DTH/Para Arzı) | |||||
1995 | 1996 | 1997 | 1998 | 1999 | |
Yunanistan | 13.2 | 14.5 | 16.5 | 21.2 | 19.5 |
Hollanda | 6.7 | 7.2 | 3.9 | 4.3 | 4.4 |
İngiltere | 11.5 | 6.7 | 10.5 | 12.6 | 15.4 |
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çıkan geçiş ekonomileri ile Doğu Avrupa ülkelerinde aynı yıllarda bu oranlar %30 ile %60 arasında gerçekleşmiştir. Ekonomik büyüklük anlamında, Türkiye, Arjantin, Rusya ve Polonya döviz mevduatlarının % 40’lara vardığı ekonomiler olarak dikkat çekmektedir. Bolivya, Panama ve Liberya tam dolarize olmuş ekonomiler olarak göze çarparken bugün ABD’de basılan dolarların 2 % 3’ü ABD dışındaki ülkelerde bulunmaktadır. 1989-1998 yılları arasında ABD’den Rusya’ya olan dolar ihracatı 44 milyar, Arjantin’e ise 35 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir3.
IV- KARAR MEKANİZMALARININ KUR TERCİHLERİ
Gelişen ekonomilerde dezenflasyon politikalarının yetersizliği ile ortaya çıkan kur dengesizlikleri, küçük büyük bütün yatırımcıları ve hane halklarını kendi ulusal parasından kaçışa zorlamakta ve ulusal para karşısında sürekli değer kazanan yabancı paraları elde tutmaya itmektedir. Kendini kur riskinden bu yolla koruma saiki, ekonominin bütününü dolarize olma tehlikesi ile baş başa bırakabilmekte, ulusal paraların tamamen tedavülden kaldırılması noktasına kadar gidilebilmektedir.
Bu noktada ekonomilerde, hangi kur politikasının uygulanması gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. Ülkelerarasında parasal bağ kurulurken, ortada üç temel seçenek bulunmaktadır. Ülke para biriminin piyasalarda diğer tüm paralara karşı dalgalanmaya bırakılması, ülke para birimi değerinin herhangi bir paraya veya bir sepete sabitlenmesi yada bu iki seçenek arasında bir yol izlenerek paranın değerinin dalgalanmasına izin verilerek belli bir dalgalanmanın ötesinde kurlara müdahale edilmesidir.
Uygulanan ekonomik politikalar ve göstergelerden anlaşıldığı üzere, gelişmekte olan ülkelerde ayarlanabilir sabit kurların pek başarılı bir uygulama olmadığı belirtilmektedir. Bunun yerine ya tam radikal bir tedbir olarak sabit kur sistemi önerilmekte yada dalgalanma marjı mümkün olduğu kadar yüksek tutulması gerektiği belirtilmektedir. Her iki uygulamanın da kendine has fayda ve maliyetlerini dikkate almak gerekecektir.
Dalgalı kur, ekonomik karar mekanizmalarına para politikaları üzerinde daha fazla söz sahibi olma şansı tanıyacaktır. Zira spekülatif ataklar sonucunda oluşması muhtemel dövize hücumların eldeki rezervleri eritme endişesi olmayacaktır. Ancak yine de piyasa şartları paranın değerinin olduğundan daha düşük bir noktaya inmesine, enflasyona ve ülkenin iç borç yükünün artmasına neden olabilecektir. Paranın değerinin olduğundan daha yüksek noktalara çıkması ise ülkenin rekabet gücünü ve dış ticaret dengesini olumsuz yönde etkileyecektir.
Diğer yandan sabit kur politikalarında, ekonomik karar mekanizmaları, paranın gerçek değerini doğru tahmin ederek, bu değerin uzun bir süre devam ettirilebilir olduğuna piyasaları ikna edebilirlerse, yukarda belirttiğimiz maliyetlerden kurtulunabilir. Sabit kurlar uluslararası ticaret ve yatırımlarda işlem maliyetlerini de düşürecek, ilave olarak fiyat istikrarı sağlanmasında çıpa görevi görerek ülke ekonomisinin dünya ekonomileri ile bağlantısının kurulmasında önemli katkı sağlayabilecektir. Tabi bu tür bir sabit kur sisteminde kurlar üzerinde sürekli bir baskı yaratan enflasyonun, kamu israflarının, vergi sisteminin rehabilite edilmiş olması özel önem taşımaktadır. Yoksa bugün yaşanan döviz krizlerinden de görüldüğü gibi yükselen enflasyonların yada enflasyon beklentilerinin yüksek olduğu ekonomilerde sabit kur, eninde sonunda aşınmakta, günlük ve ani devalüasyonlar yapılmak zorunda kalınmaktadır. Devalüasyon beklentileriyle ortaya çıkan muhtemel spekülasyonlara karşı sabit kur sisteminin korunması amacıyla, karar mekanizmaları faizleri artırmak ve ekonomiyi yavaşlatmak zorunda kalabilir. Sabit kur sisteminin, sistem için gerekli altyapının olmadığı bir durumda kendi kendini imha edebilirliği nedeni ile özellikle 1997 Asya krizinden sonra gelişen ekonomiler sabit kur sisteminden hızla uzaklaşmaya başladılar. Hatta kriz sırasında değişik ve çeşitli dalgalı kur sistemini uygulayan ülkeler sabit kur sistemini uygulayan ekonomilere nazaran krizden daha az etkilenmişlerdir.
Bugün sermaye hareketlerinin çok hızlı gerçekleştiği dikkate alınırsa, ülkelerin sabit kurların riskini azaltabilmeleri için, spekülasyonlardan etkilenen yabancı sermayenin kaçışını engellemeyi temi-nen kapsamlı sermaye kontrolleri uygulamak yada sabit kurlara yönelik çok büyük taahhütler altına girerek piyasaların buna inanmasını sağlayarak, spekülatif atakları önlemek birer tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır. Sermaye kontrollerinin bugün ancak Şili, Kolombiya, Malezya ve değişik formlarda Çin ve Hindistan gibi sayılı ülkede uygulandığı gözönünde tutularsa, bu uygulamaların sermayenin hareketini engelleyebileceğini unutmamak gerekecektir. Bugün kimi ülkelerde hem kur dalgalanmalarından hem de sermaye kontrollerinden kaynaklanacak problemleri aşmada kullanılan bir diğer yöntem de para kurulu uygulamasıdır. Para kurulu, ülke parasının seçilecek olan yabancı para ile sabit kurdan değişim değerini tespit eden, uzman kişilerden oluşan ve yasal düzenlemeleri gerektiren bir kuruldur. Bu uygulama Hong Kong’da 1983, Arjantin’de ise 1991 yılından beri uygulanmaktadır4. Bu uygulamada yeni para basımı sadece sabit bir kur üzerinden aynı miktar döviz girişinin olması durumunda gerçekleşebilmektedir. Bu uygulama da para politikalarını uygulayanların yerini para kurulu almakta, otonom bir para politikası izleme imkanı kalmamaktadır. Para kurullarının uluslar arası piyasalarda kendilerinden beklenen kredibiliteyi sağlayabilme imkanları da tartışmalıdır. 1991 yılında ABD’de faizlerin %1 artırılmak zorunda kalındığı dönemde, para kurulu uygulanmasına geçen Arjantin’de faizler % 5 düzeyinde arttırılmak zorunda kalınmıştır5.
Bir diğer yöntem ise bahsedildiği üzere dolarizasyon uygulamasıdır. Dola-rizasyonda ulusal paranın yerine sadece doların ikamesi değil euro yada sterlin gibi para birimlerinin kullanılması durumunda da sistemin adı dolarizasyon olmaktadır. Bu uygulamadan sonuç alabilmek için ülkelerin Hong Kong gibi küçük ancak dünya ekonomisine tam bağımlı olması gerektiği ileri sürülmektedir. Dolarizas-yon böyle bir ekonomide döviz kuru dalgalanmalarını massedebilecektir. Dolarizasyon uygulamasının uygun şartları taşıyan ekonomiler için para kurulu uygulamasına göre, devalüasyon ihtimalini kaldırarak kredibiliteyi artırması, para birimi kullanılan ülkenin (ABD, AB) daha istikrarlı fiyat ve faiz oranlarını ithal edebilirliği ve para birimi kullanılan ülke ile olan entegrasyonun artarak, işlem maliyetlerinin azalması anlamında avantajları olduğu söylenebilir. Euro’nun da ortaya çıkış şekli bir anlamda bu şekilde gerçekleşmiş, belli bir entegrasyon seviyesine ulaşmış ekonomiler arasında ticaret ve yatırımların daha da artırılmasını teminen ortak bir paranın kullanılması, en başta kur riskini ortadan kaldırmıştır. Bununla beraber dolarizasyon ülkenin kendi milli para ve para politikasını ortadan kaldırmakta, merkez bankasının piyasalara müdahale şeklinde bir işlevi de ortadan kaldırmaktadır. Böyle bir durumda özellikle bankacılık sisteminin zayıflığı krizlerle karşılaşma riskini artıracaktır.
V- SONUÇ
Bugün özellikle gelişen ekonomilerin bir problemi olarak ortaya çıkan kur risklerine karşı sabit, dalgalı, gözetimli dalgalanma modelleri yada para kurulu, parasal birlik, dolarizasyon gibi kur tespit yöntemleri önerilmektedir. Sanayileşmiş ülkelerin kurların tespiti ve devam ettirilebilirliği gibi bir ekonomik problemleri gözükmemektedir. Çünkü bugün gerek ABD’de yada AB üyesi ülkelerde ektrem örnekler (Yunanistan) hariç yıllık enflasyon rakamları %1-3’ler düzeyindedir. Dolayısı ile bu ülkelerde paranın satın alma gücünde zaman içinde çok önemli bir erozyon görülmemekte, hatta ekonomik hareket ve canlanma için bu oranda bir enflasyon yararlı bile kabul edilmektedir.
Oysa gelişen ekonomilerde ekonomik hastalıklarla bulanmış siyasal istikrarsızlıklar, tam anlamıyla işler kılınamayan hukuk sistemi, uygulanmaya çalışılan tedbirleri daha baştan sonuçsuz bırakmaktadır. Kurlardaki dalgalanma ve dengesizliklerin elbette tek nedeni yüksek enflasyon olmayıp, ülkedeki diğer ekonomik argumanların da bu sonuca katkısı büyüktür. Ancak tüm bu ar-gumanlar bir arada yüksek enflasyon sonucunu doğurmakta bu da ulusal paraların yabancı paralar karşısında satın alma gücünü zafiyete uğratarak, yabancı paralar aleyhine bozulan döviz kurlarının, sürekli ulusal paraları değersiz hale getirerek dengelenmeye çalışılması ile sonuçlanmaktadır. Tabii bu yolla değersiz hale gelen sadece ulusal paralar olmamaktadır.
Trust Yeminli Mali Muşavirlik Copyright © 2009 All Rights Reserved. Bireysel Bilişim