GELİŞEN EKONOMİLERİN  
DOLARİZASYON PROBLEMLERİ
VE KUR TERCİHLERİ

Ercüment BARAN*

I- GİRİŞ
Amerika Birleşik Devletleri’nde 11 Eylül sonrasında ekonomik, mali ve siyasal alanda yaşanan şoklara ilave olarak son aylarda Avrupa Birliği’nin itici gücü Almanya’nın da ekonomik krizlere uzak olmadığı bilgileri, 15 Kasım’da, Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) üye 25 ülkenin ticaret bakanlarının bir araya geldiği Sidney Doha Raund’unda, gelişen ekonomiler arasında entegrasyonun mutlaka geliştirilmesi, gelişen ekonomilerin özellikle teknolojik tarım konusunda geliştirilmeleri, Uzak Asya, Çin, Güney Amerika’nın dünya ekonomisi içerisinde, ekonomilerinin stabil hale getirilerek yerlerini almaları gerektiği görüşünü ön plana çıkarmaya başladı. Gelişen ekonomileri, riske ve krizlere açık olmaktan çıkaracak tedbirler konusunda Doha Raundu’nda çok belirgin öneriler yapılmasa da, genellikle aynı durumdaki ekonomilerin ortak problemleri bilinmekte ve sık sık irdelenmektedir. 1990’lı yıllardan günümüze, gelişmekte olan ekonomilerde çok sayıda finansal kriz yaşanmıştır. 1994 yılında Meksika ile başlayıp 1997 Uzak Doğu, 1998 Rusya ve 2001 yılında Türkiye’de devam eden krizlerin belirli ortak noktalarını bulmak mümkündür. Üzerinde en çok tartışılan kriz nedenlerinden bir tanesi de gelişen ekonomilerin yaptıkları ve uyguladıkları kur tercihleri olmuştur.
Son aylarda gelişen piyasalar yanında, Avrupa Para Birliği içerisinde Euro’ya geçişle birlikte birlik üyesi ülkeler arasında yaşanmaya başlayan ve Almanya’da yoğunlaşan kriz sinyalleri, 1980’li yıllardan günümüze, özellikle hiper enflasyonun yaşandığı ülkelerde, dezenflasyon programlarının yada döviz kuru temelli stabilizasyon programlarının en önemli ayağı olan sabit fakat ayarlanabilir kur sisteminin avantaj ve dezavantajlarının yeniden tartışmaya açılmasına neden olmuştur.
II- ENFLASYON VE DÖVİZ KURLARI
Ekonomilerin sahip olduğu üretim, prodüktivite, doğal kaynaklar, etkin işgücü, stabil bir ekonomik ve siyasal işleyiş farklılıkları, yeterlilik yada yetersizlikleri ortaya ekonomik hastalıkları çıkarmaktadır. Bugün dışa kapalı bir ekonominin kalmadığı dünyada, sermaye, yatırım ve bilgi akışı inanılmaz bir hızla gerçekleşmektedir. Uluslararası piyasalarda işlem yapmak, işlem yapılan ülkeye gitmeyi gerektirmeden bilgisayar ortamlarında gerçekleşmektedir. Özellikle uluslar arası sermaye önündeki engellerin neredeyse tamamen ortadan kalktığı günümüzde, ekonomilerin kendi rahatsızlıklarının dışında sermaye hareketleri yolu ile de kimi ekonomik hastalıklara yakalanmaları gündeme gelebilmektedir.
Bunun en önemli örneği, ekonomiler arasındaki faiz oranı farklılıklarından yararlanmak isteyen uluslararası sermayenin faiz oranlarını yüksek bulduğu ekonomide, yerel paralara olan talebi bir anda artırarak, yerel paranın yabancı paralar karşısında değerlenmesine neden olması ve bu yolla döviz kurlarında yerel paranın aleyhine bir baskı yaratması şeklinde gerçekleşebilir.
Döviz kurlarında yerel para aleyhine gerçekleşecek baskının ortaya çıkış yollarından biri bu olmakla birlikte, belki en önemli baskı unsuru olarak, ülkede mevcut enflasyon oranı ve ülkenin enflasyon geçmişi gösterilebilir.
Satın alma gücü paritesi yaklaşımında da yer bulduğu üzere, ekonomiler arasındaki fiyat daha doğrusu enflasyon farklılıkları, kendini nominal faiz farklılıkları olarak gösterecektir. Fiyatların daha yüksek olduğu ekonomide nominal faizler daha yüksek olacaktır. Çünkü mevcut ve beklenen enflasyon, paranın zaman değerinin değişmesine neden olacak, paranın zaman içindeki muhtemel değer kaybı, faize ilave edilecek rakamlarla telafi edilmeye çalışılacaktır. Fiyatlar genel düzeyinin yüksek olması veya sürekli yükselme eğiliminde olması ise, ekonomilerin temel girdilerini ne oranda kendilerinin karşılayabildiğine, üretim imkanlarına, bütçe açıklarına, kamu harcamalarının ne oranda rantabl olduğuna, dış ödemeler ve cari açıklarının durumuna ve vergi gelirlerinin harcamaları karşılama oranlarına bağlıdır. Gerek bütçe gerekse cari açıkları vergiler yerine borçla yada para arzını artırarak finanse etmeye çalışan ekonomilerde beklenen sonuç, bir taraftan giderilemeyen bir enflasyon çıkmazı diğer taraftan ise döndürülemeyen bir borç sarmalı şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Fiyatlar genel seviyesi para arzının doğrusal bir fonksiyonu olduğundan para arzında meydana gelecek artış kendini doğrudan enflasyon olarak karşımıza çıkaracaktır.
Ülkelerin veri ekonomik argumanları arasındaki farklılıkların belirgin sonucu, nihai olarak fiyat yada enflasyon farklılığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü gerek bütçe açıkları, gerekse dış açıklar yada vergi gelirlerinin yetersizliği sonuç olarak parasal dengelerin değişmesine, artan para arzlarına neden olmakta ve nihayet kendi kendini besleyen enflasyon olgusuna ulaşılmaktadır. Ülkeler arasında mevcut fiyatlar genel düzeyinin farklılığı bizi, farklı döviz kuru paritelerine götürecektir. Daha doğru bir ifadeyle, döviz kurları iki ülke arasında mevcut fiyatlar genel düzeyinin birbirlerine olan oranı olarak ifade edilebilir. Fiyatlar genel seviyesinin sürekli yükseldiği bir ekonomide, döviz kurlarını sabit tutmak, kurları baskı altına almak anlamına gelecek, dış ödemeler dengesi zaman içinde yerel ülke aleyhine değişecektir. Çünkü bir önceki duruma göre, yabancı para ile satın alınabilen yerli ürün miktarı, yeni fiyatlara göre azalmış olacak, yabancı paranın satın alma gücü de buna bağlı olarak azalmış olacaktır. Bu durum döviz kurlarında yabancı para lehine bir artışın olmasını zorunlu kılmaktadır. Dolayısı ile enflasyonun yüksek olduğu ekonomilerde döviz kurlarının zaman içinde revize edilmesi, yabancı paraların yerli paralar karşısında satın alma gücünün artırılması bir zorunluluk olacaktır. Enflasyonla mücadelede başarı sağlayamamış, enflasyonla birlikte yaşamaya alışmış ekonomilerde, enflasyonla birlikte ortaya çıkan kur değişikliklerini belli bir sistematik içerisinde gerçekleştirme fikri ortaya çıkmış ve bunun için alternatif kur sistemleri gündeme gelmiştir. Kur ayarlamalarının zorunlu hale geldiği ekonomilerde belli başlı kur rejimleri kısaca aşağıdaki gibidir.
A- ESNEK KUR REJİMLERİ
1- Serbest Dalgalanan Kurlar (Free Floating)
Bu kur sisteminde döviz piyasasına merkez bankalarının düzenli hiçbir müdahalesi olmamakta, döviz kurları piyasada serbestçe belirlenmektedir.
2- Gözetimli Dalgalanma (Managed Floating)
Merkez Bankalarının bu sistemde belirlenmiş bir kur hedefi yoktur. Sadece piyasa gözlenerek marjın çok anormal boyutlara ulaşmaması istenir.
B- KARMA KUR REJİMLERİ
1- Hedef Bölge yada Bant Sistemi (Target Zone or Band System)
Bu sistemde Merkez Bankalarının önceden belirlenmiş merkez bir kur hedefi vardır ve kurların bu merkez veya bant etrafında dolaşmasına izin verilir.
2- Sepet Parite (Basket Peg)
Burada döviz kurları tek bir yabancı paraya sabitlenmektense, diğer yabancı paraların ortalama ağırlıklarına göre oluşturulan bir sepete bağlanmaktadır.
3- Yönlendirilmiş Sabit Parite (Crawling Peg)
Bu sistemde merkez bankası her hafta ulusal parada meydana gelecek değer kaybını yada devalüasyon miktarını önceden açıklamaktadır.
4- Ayarlanabilir Sabit Kur (Adjustable Peg)
Bu sistemde merkez bankaları dış ödemeler dengesinde meydana gelecek aşırı artış yada azalış durumlarında ortaya çıkması muhtemel devalüasyon yada revalüasyonlara direnme konusunda herhangi bir taahhütte bulunmaksızın döviz kurlarını sabitlemektedir.
C- SABİT KUR REJİMLERİ
1- Gerçek Sabit Kur (Truly Fixed Peg)
Sabit kur rejiminde sabit kurdan alış ve satış yapmayı merkez bankası taahhüt etmekte ve mevcut sabit kurların uygulanması konusunda maliyet ne olursa olsun para otoriteleri bunda ısrarlı davranmaktadırlar.
2- Para Kurulu (Currency Board)
Para kurulu uygulamasında döviz kurları politikalarla değil kanunla sabitlenmekte ve bu uygulamanın devamı için oluşturulan bir kurul görev yapmaktadır. Diğer yandan bu uygulamada piyasada oluşan para arzında yada para tabanındaki artışlar birebir döviz rezervleri ile desteklenmekte para politikalarında daralma sağlayabilmek için ödemeler dengesi açıklarına izin verilebilmekte bu yolla harcamaların otomatik olarak azalacağı öngörülmektedir.
3- Parasal Birlik (Monetary Union)
Bu uygulamada yabancı bir para, yasal para olarak kabul edilmektedir. Genellikle doların resmi para olarak kabul edildiği bu sistemde sistemin dolarize olması endişelerine rağmen birçok gelişmekte olan ekonomiler kısmen yada tamamen dolarize olmuş bir yapıya sahiptir.
III- GELİŞEN EKONOMİLERDE DOLARİZASYON ÇIKMAZI
Gelişen ekonomilerin temel ekonomik girdiler anlamında dışa bağımlı olma oranları içerde yaşanan fiyat artışlarının bu yolla ithal edilmesi riskini de taşımaktadırlar. Dışardan gelecek ithal enflasyonlar da, içerde uygulanan ekonomik programları etkileyerek sonuçta kur dengelerinin değişmesine neden olacaktır. Kurların bu denli önemli bir ekonomik gösterge oluşu ve ekonomik dengelerin bu işleyiş üzerinde hareket etme zorunluluğu kimi gelişen ekonomilerde tamamen kur ayarlamalarını bir tarafa bırakarak, daha doğrusu yerel paraları bir kenara iterek doları resmi para olarak kabul etmelerine, tam dolarizasyona geçmelerine neden olmuştur. Gelişen ekonomilerin uyguladıkları ekonomik istikrar programları genellikle IMF’in gözetiminde, denetiminde gerçekleşmekte, uygulanacak döviz kuru politikaları konusunda da IMF’in önerileri ön plana çıkmaktadır. Programların uygulandığı ekonomilerde döviz kurlarındaki istikrarsızlıklar dikkat çekmekte hatta döviz kurlarındaki dengesizliğin yarattığı yerel paralara güvensizlikle gelen dolarizasyonun göz ardı edilemeyecek bir seviyede olduğu görülmektedir.
1986 yılından sonra IMF’in ekonomik programlarını uygulamaya başlayan 7 ülkede dolar cinsinden açılan döviz tevdiat hesaplarının toplam para arzının % 50’sini geçtiği, benzer durumda bulunan veya dolarizasyona dayalı programlar uygulayan 12 ülkede ise bu oranın % 30 ile 50 arasında gerçekleştiği tespit edilmiştir1.
- IMF Programları Uygulayan Ülkelerde DTH/Para Arzı

Aşırı Dolarize Olmuş Ekonomiler

 19951996199719981999
Arjantin35.137.142.443.243.9
Azarbeycan––––––17.858.950.3
Bolivya76.880.883.981.982.3
Kamboçya26.338.851.856.455.2
Hırvatistan––––––53.850.257.4
Gürcistan–––––––––78.183.2
Letonya––––––27.127.531.2
Nikaragua28.737.345.648.554.3
Peru59.866.472.165.464.2
Türkiye24.328.534.645.348.5
Uruguay80.377.573.374.476.1
 
Kısmen Dolarize Olmuş Ekonomiler
 19951996199719981999
Bulgaristan33.423.420.332.328.3
Mısır–––50.337.223.225.8
Macaristan16.514.218.420.326.6
Meksika–––3.84.33.26.3
Polonya24.424.828.827.920.5
Romanya–––3.817.529.721.5
Rusya––––––29.728.520.2
Ukrayna––––––18.532.626.1
 
Bazı Sanayileşmiş Ekonomilerde Oranlar (DTH/Para Arzı)
 19951996199719981999
Yunanistan13.214.516.521.219.5
Hollanda6.77.23.94.34.4
İngiltere11.56.710.512.615.4



 Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çıkan geçiş ekonomileri ile Doğu Avrupa ülkelerinde aynı yıllarda bu oranlar %30 ile %60 arasında gerçekleşmiştir. Ekonomik büyüklük anlamında, Türkiye, Arjantin, Rusya ve Polonya döviz mevduatlarının % 40’lara vardığı ekonomiler olarak dikkat çekmektedir. Bolivya, Panama ve Liberya tam dolarize olmuş ekonomiler olarak göze çarparken bugün ABD’de basılan dolarların 2 % 3’ü ABD dışındaki ülkelerde bulunmaktadır. 1989-1998 yılları arasında ABD’den Rusya’ya olan dolar ihracatı 44 milyar, Arjantin’e ise 35 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir3.
IV- KARAR MEKANİZMALARININ KUR TERCİHLERİ
Gelişen ekonomilerde dezenflasyon politikalarının yetersizliği ile ortaya çıkan kur dengesizlikleri, küçük büyük bütün yatırımcıları ve hane halklarını kendi ulusal parasından kaçışa zorlamakta ve ulusal para karşısında sürekli değer kazanan yabancı paraları elde tutmaya itmektedir. Kendini kur riskinden bu yolla koruma saiki, ekonominin bütününü dolarize olma tehlikesi ile baş başa bırakabilmekte, ulusal paraların tamamen tedavülden kaldırılması noktasına kadar gidilebilmektedir.
Bu noktada ekonomilerde, hangi kur politikasının uygulanması gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. Ülkelerarasında parasal bağ kurulurken, ortada üç temel seçenek bulunmaktadır. Ülke para biriminin piyasalarda diğer tüm paralara karşı dalgalanmaya bırakılması, ülke para birimi değerinin herhangi bir paraya veya bir sepete sabitlenmesi yada bu iki seçenek arasında bir yol izlenerek paranın değerinin dalgalanmasına izin verilerek belli bir dalgalanmanın ötesinde kurlara müdahale edilmesidir.
Uygulanan ekonomik politikalar ve göstergelerden anlaşıldığı üzere, gelişmekte olan ülkelerde ayarlanabilir sabit kurların pek başarılı bir uygulama olmadığı belirtilmektedir. Bunun yerine ya tam radikal bir tedbir olarak sabit kur sistemi önerilmekte yada dalgalanma marjı mümkün olduğu kadar yüksek tutulması gerektiği belirtilmektedir. Her iki uygulamanın da kendine has fayda ve maliyetlerini dikkate almak gerekecektir.
Dalgalı kur, ekonomik karar mekanizmalarına para politikaları üzerinde daha fazla söz sahibi olma şansı tanıyacaktır. Zira spekülatif ataklar sonucunda oluşması muhtemel dövize hücumların eldeki rezervleri eritme endişesi olmayacaktır. Ancak yine de piyasa şartları paranın değerinin olduğundan daha düşük bir noktaya inmesine, enflasyona ve ülkenin iç borç yükünün artmasına neden olabilecektir. Paranın değerinin olduğundan daha yüksek noktalara çıkması ise ülkenin rekabet gücünü ve dış ticaret dengesini olumsuz yönde etkileyecektir.
Diğer yandan sabit kur politikalarında, ekonomik karar mekanizmaları, paranın gerçek değerini doğru tahmin ederek, bu değerin uzun bir süre devam ettirilebilir olduğuna piyasaları ikna edebilirlerse, yukarda belirttiğimiz maliyetlerden kurtulunabilir. Sabit kurlar uluslararası ticaret ve yatırımlarda işlem maliyetlerini de düşürecek, ilave olarak fiyat istikrarı sağlanmasında çıpa görevi görerek ülke ekonomisinin dünya ekonomileri ile bağlantısının kurulmasında önemli katkı sağlayabilecektir. Tabi bu tür bir sabit kur sisteminde kurlar üzerinde sürekli bir baskı yaratan enflasyonun, kamu israflarının, vergi sisteminin rehabilite edilmiş olması özel önem taşımaktadır. Yoksa bugün yaşanan döviz krizlerinden de görüldüğü gibi yükselen enflasyonların yada enflasyon beklentilerinin yüksek olduğu ekonomilerde sabit kur, eninde sonunda aşınmakta, günlük ve ani devalüasyonlar yapılmak zorunda kalınmaktadır. Devalüasyon beklentileriyle ortaya çıkan muhtemel spekülasyonlara karşı sabit kur sisteminin korunması amacıyla, karar mekanizmaları faizleri artırmak ve ekonomiyi yavaşlatmak zorunda kalabilir. Sabit kur sisteminin, sistem için gerekli altyapının olmadığı bir durumda kendi kendini imha edebilirliği nedeni ile özellikle 1997 Asya krizinden sonra gelişen ekonomiler sabit kur sisteminden hızla uzaklaşmaya başladılar. Hatta kriz sırasında değişik ve çeşitli dalgalı kur sistemini uygulayan ülkeler sabit kur sistemini uygulayan ekonomilere nazaran krizden daha az etkilenmişlerdir.
Bugün sermaye hareketlerinin çok hızlı gerçekleştiği dikkate alınırsa, ülkelerin sabit kurların riskini azaltabilmeleri için, spekülasyonlardan etkilenen yabancı sermayenin kaçışını engellemeyi temi-nen kapsamlı sermaye kontrolleri uygulamak yada sabit kurlara yönelik çok büyük taahhütler altına girerek piyasaların buna inanmasını sağlayarak, spekülatif atakları önlemek birer tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır. Sermaye kontrollerinin bugün ancak Şili, Kolombiya, Malezya ve değişik formlarda Çin ve Hindistan gibi sayılı ülkede uygulandığı gözönünde tutularsa, bu uygulamaların sermayenin hareketini engelleyebileceğini unutmamak gerekecektir. Bugün kimi ülkelerde hem kur dalgalanmalarından hem de sermaye kontrollerinden kaynaklanacak problemleri aşmada kullanılan bir diğer yöntem de para kurulu uygulamasıdır. Para kurulu, ülke parasının seçilecek olan yabancı para ile sabit kurdan değişim değerini tespit eden, uzman kişilerden oluşan ve yasal düzenlemeleri gerektiren bir kuruldur. Bu uygulama Hong Kong’da 1983, Arjantin’de ise 1991 yılından beri uygulanmaktadır4. Bu uygulamada yeni para basımı sadece sabit bir kur üzerinden aynı miktar döviz girişinin olması durumunda gerçekleşebilmektedir. Bu uygulama da para politikalarını uygulayanların yerini para kurulu almakta, otonom bir para politikası izleme imkanı kalmamaktadır. Para kurullarının uluslar arası piyasalarda kendilerinden beklenen kredibiliteyi sağlayabilme imkanları da tartışmalıdır. 1991 yılında ABD’de faizlerin %1 artırılmak zorunda kalındığı dönemde, para kurulu uygulanmasına geçen Arjantin’de faizler % 5 düzeyinde arttırılmak zorunda kalınmıştır5.
Bir diğer yöntem ise bahsedildiği üzere dolarizasyon uygulamasıdır. Dola-rizasyonda ulusal paranın yerine sadece doların ikamesi değil euro yada sterlin gibi para birimlerinin kullanılması durumunda da sistemin adı dolarizasyon olmaktadır. Bu uygulamadan sonuç alabilmek için ülkelerin Hong Kong gibi küçük ancak dünya ekonomisine tam bağımlı olması gerektiği ileri sürülmektedir. Dolarizas-yon böyle bir ekonomide döviz kuru dalgalanmalarını massedebilecektir. Dolarizasyon uygulamasının uygun şartları taşıyan ekonomiler için para kurulu uygulamasına göre, devalüasyon ihtimalini kaldırarak kredibiliteyi artırması, para birimi kullanılan ülkenin (ABD, AB) daha istikrarlı fiyat ve faiz oranlarını ithal edebilirliği ve para birimi kullanılan ülke ile olan entegrasyonun artarak, işlem maliyetlerinin azalması anlamında avantajları olduğu söylenebilir. Euro’nun da ortaya çıkış şekli bir anlamda bu şekilde gerçekleşmiş, belli bir entegrasyon seviyesine ulaşmış ekonomiler arasında ticaret ve yatırımların daha da artırılmasını teminen ortak bir paranın kullanılması, en başta kur riskini ortadan kaldırmıştır. Bununla beraber dolarizasyon ülkenin kendi milli para ve para politikasını ortadan kaldırmakta, merkez bankasının piyasalara müdahale şeklinde bir işlevi de ortadan kaldırmaktadır. Böyle bir durumda özellikle bankacılık sisteminin zayıflığı krizlerle karşılaşma riskini artıracaktır.
V- SONUÇ
Bugün özellikle gelişen ekonomilerin bir problemi olarak ortaya çıkan kur risklerine karşı sabit, dalgalı, gözetimli dalgalanma modelleri yada para kurulu, parasal birlik, dolarizasyon gibi kur tespit yöntemleri önerilmektedir. Sanayileşmiş ülkelerin kurların tespiti ve devam ettirilebilirliği gibi bir ekonomik problemleri gözükmemektedir. Çünkü bugün gerek ABD’de yada AB üyesi ülkelerde ektrem örnekler (Yunanistan) hariç yıllık enflasyon rakamları %1-3’ler düzeyindedir. Dolayısı ile bu ülkelerde paranın satın alma gücünde zaman içinde çok önemli bir erozyon görülmemekte, hatta ekonomik hareket ve canlanma için bu oranda bir enflasyon yararlı bile kabul edilmektedir.
Oysa gelişen ekonomilerde ekonomik hastalıklarla bulanmış siyasal istikrarsızlıklar, tam anlamıyla işler kılınamayan hukuk sistemi, uygulanmaya çalışılan tedbirleri daha baştan sonuçsuz bırakmaktadır. Kurlardaki dalgalanma ve dengesizliklerin elbette tek nedeni yüksek enflasyon olmayıp, ülkedeki diğer ekonomik argumanların da bu sonuca katkısı büyüktür. Ancak tüm bu ar-gumanlar bir arada yüksek enflasyon sonucunu doğurmakta bu da ulusal paraların yabancı paralar karşısında satın alma gücünü zafiyete uğratarak, yabancı paralar aleyhine bozulan döviz kurlarının, sürekli ulusal paraları değersiz hale getirerek dengelenmeye çalışılması ile sonuçlanmaktadır. Tabii bu yolla değersiz hale gelen sadece ulusal paralar olmamaktadır.